turgutlu yurtsevercephe
  ÖNCÜ TKP
 

lenin_photo.jpg

ÖNCÜ TÜRKİYE KOMÜNİST PARTİSİ (ÖNCÜ TKP)

TEKEL işçileri direniyor, tersane işçileri direniyor. Polis ise AKP'nin emriyele işçilere acımasızca saldırıyor. Bunun bir hesabı olmalı, olacakta...

NEDEN ÖNCÜ TKP ?
KURUCULAR KURULU
Linkler
Foto Albüm

ÖNCÜ TÜRKİYE KOMÜNİST PARTİSİ (ÖNCÜ TKP)

TEKEL işçileri direniyor, tersane işçileri direniyor. Polis ise AKP'nin emriyele işçilere acımasızca saldırıyor. Bunun bir hesabı olmalı, olacakta...


kan.gif

mels.jpg

ÖNCÜ TKP HAKKINDA GÖRÜŞ BİLDİRİNİZ

Ad,Soyad:

E-mail:

Web Adresi:

Mesaj:

ÜLKEMİZDE NE ÇOK DEMOKRAT VARMIŞ MEĞER

Turgut Koçak

AKP'nin kapatılması doğrultusunda Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı'nca Anayasa Mahkemesi'ne başvurulması başta AKP olmak üzere pek çok çevrede tepkiyle karşılandı. Bu çevreler düşün birliğine varmışlar gibi hep bir ağızdan "demokrasi" dediler başka bir şey demediler.

Bu koroda konuşan kimler var kimler. ÖDP Genel Başkanı Ufuk Uras, DTP'liler, MHP'liler, liboş takımı, TUSİAD, MÜSİAD ve benzerleri. Doğrusu insanın gözleri yaşarıyor. Meğer ülkemizde ne çok demokrat varmışta biz bunlardan habersizmişiz.

AKP'nin kapatılması için açılan davayı bahane ederek yeni bir saldırı dalgası başlatan bu kutsal birliğin gerçekte hiç mi hiç içten olmadığını anlamak için geriye dönüp son birkaç aydır olup bitenlere bakmak yeter de artar bile.

Önce kısaca bunlara değinelim.

İşbirlikçi AKP ve onun üst düzey yöneticileri, politik olarak Türkiye'yi ödenecek öylesine ağır bedellerin altına soktular ki akıl alacak gibi değil. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan Amerika'ya gidip katil Bush'la görüştü ve sözümona kendi hanesine yazılacak bazı göz boyayıcı destekler elde etti. Bu desteğe göre Amerika artık; Türk ordusuna anında istihbarat bilgileri verecek ve Türk ordusu da bu bilgilere dayanarak anında karadan ve havadan PKK'lıların üslerini bombalayacak ve gerektiğinde karadan da operasyon yapacaktı.

Artık işbirlikçilere gün doğmuştu. Bunlar "nihayet Amerika bizi anladı" diyorlar ve ülkemizde prestiji sıfırlanmış Amerika'nın halkın gözünde prestijini yükseltmek için ellerinden ne geliyorsa onu yapıyorlardı. Yani sizin anlayacağınız bir taşla iki kuş vurulmuş, hem AKP'nin hem de Amerika’nın değirmenine su taşınmaya başlanmıştı. Bu anlaşmanın gereği günlerce sözü edilen hedefler karadan ve havadan bombalandı. Arkasından da karlı kışlı en olmayacak dönemde kara harekatı yapılarak gidilip geri dönüldü. Çünkü Amerika nereye kadar izin verdiğini çok açık olarak belirtmişti. Sonuçta onların da kırmızı çizgileri vardı ve bu kırmızı çizgiler Türkiye tarafından aşılamazdı. Öyle de oldu. Başta Bush ve ülkemize gelen Amerika Savunma Bakanı Robert Gates olmak üzere tüm Amerikan yetkilileri hep bir ağızdan Türk Ordusu'nun hemen geri çekilmesi gerektiğini söylediklerinin arkasından çekilme gerçekleşmiş sonuçta gerçekler gün ışığına çıkmıştı. Aynı günlerde Türkiye türban gündemi ile altüst edilmiş ve AKP, MHP, BBP, DTP ve Ufuk Uras kutsal birliği ile türban yasalaşıvermişti.

Asıl depremse ülkemiz ekonomisinde yaşanıyor, IMF'nin istekleri tartışmasız AKP tarafından uygulamaya konuluyordu. Her şeye; evet her şeye yağmur gibi zam bindiriliyor, geniş emekçi yığınların ellerinde ne var ne yoksa alınmaya çalışılıyordu. Sosyal Güvenlik Yasası da çalışanların canına okuyacak ağırlıkta hazırlanıp mecliste yıldırım hızıyla geçirilmek isteniyordu. Bu konuda çalışanların direnciyle karşılaşıldığı için AKP yasayı gözden geçirmek üzere geri çekmek zorunda kalıyor bir kez daha puslu havayı kollama yolunu seçiyordu. AKP eliyle ülke varlıkları bir bir yabancılara satılıyor, ülkemiz yurttaşları neredeyse kendi ülkelerinde kiracı ve yabancıların kapı uşağı durumuna düşürülüyordu.

Özetle; AKP, salt yasalara takılmıyor, ülkenin varlığına kastettiği için bağımsızlıktan, demokrasiden ve sosyalizmden yana tüm güçlerin hıncını da üzerine çekiyordu. Gerçekten de AKP'nin kapatılmasını gerektirecek o kadar çok şey vardı ki, saymakla bitirmenin olanağı yoktu. Ancak türbanla sınırlı tutulması kapatılması gerekçesinde bir eksikliktir diyebiliriz.

Bugün "demokrasi" adına AKP'nin kapatılmak üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı'nca Anayasa Mahkemesi'ne başvurusuna tepki koyanların derdini iyi anlamak gerekmektedir. Gerçekte bunların demokrasi ile şunla bunla ilintileri yoktur. Asıl amaçları; yıkmak üzere emperyalistlerin hedef seçtikleri Türkiye'ye karşı birlikte davranmaktan ibarettir diyebiliriz. Bu nedenle de bu çevrelerin ortaklaştıkları konuları iyi irdelemek gerekir. Parti kapatma konularında bu çevrelerin birer suskun maymun olduğunu bilmiyor değiliz. Örneğin; Türkiye Sosyalist İşçi Partisi (TSİP) hakkında şu an süren bir kapatma davası vardır. Bu kapatma davasına neden olan süreçte dahil, kapatma ile ilgili hiçbir konuda sesleri çıkmayan bu "demokratlar"ın neden AKP ile ilgili bu kadar çırpındıklarını kendilerine sormak en iyisi. Ancak verecek yanıtları olduğunu da sanmıyoruz. Çünkü liboş ve işbirlikçi takımının sosyalizmden ecellerinden korktukları kadar korktuklarını iyi biliyoruz.

Daha da önemlisi AKP gibi ortaçağ düşüncesiyle donanımlı ve davranışlı, insanlık düşmanı emperyalizmin işbirlikçisi bir parti için birileri Türkiye kamuoyunun gözünü de boyayarak demokrasicilik oynamaya devam ediyor ve koro hep bir ağızdan kapatma davası açan yargıya karşı ortak saldırı örgütlüyor. Başbakansa tıpkı daha önce yaptığı konuşmada "beyaz çarşaflarımızı giydik" dediği gibi tehditlerini sıralamaya devam ediyor. Ne garip, suç odağına dönüşmüş bir partiden yani adı yolsuzluklarla anılan ve yakınlarını zengin eden, Türkiye'yi parsel parsel satan, işçileri emekçileri açlığa ve yoksulluğa mahkum eden, Sosyal Güvenlik Yasası'nı IMF'nin isteği ile çıkarmak için çırpınan ve dokunulmazlıkları olduğu için yaptıkları yolsuzluklar nedeniyle başta Erdoğan olmak üzere yargı önüne çıkarılamayan milletvekilleri olan AKP'den söz ediyoruz. İşte Yargıtay cumhuriyet başsavcısı böyle bir parti için dava açmış bulunuyor. Son seçimlerde yüzde 46,7 oy aldık diye çoğunluk diktatörlüğünü hak gören ve "millet iradesi" yalanına sarılarak istediğini yapma hakkı olduğunu sanan AKP'den söz ediyoruz. Ve bu durumda bile herkesin öleceğini dile getirerek dinsel iletiler veren Bülent Arınç'tan ve onun partisi AKP'den evet evet AKP'den söz ediyoruz.

Son söz; solculukları kendilerinden menkul, kitlenin önünü açmak ve geniş halk yığınları içinde gerçeklerin yaygın propogandasını yapmak yerine halkçılık kaygısı ve emperyalizme şirin gözükme isteği ile demokrasicilik oynayanlara açıkça diyoruz ki; sizler demokrat falan değilsiniz. Sizler basbayağı bir yerlerden tetiklenen ve görevini demokrasi maskesi ile yürüten işbirlikçilersiniz. Eğer öyle olmasaydı bırakalım gerici eylem ve davranışları ülkemize verdikleri zararlar nedeniyle bin kez kapatılmayı hak etmiş bir partinin arkasına dizilmez, yığınları yanıltan demeçler vermeye kalkarak AKP'ye koltuk deyneği olmaya soyunmazdınız...

Son söz: Madem ki AKP'yi "demokrasi"cilik adına kurtarmaya soyundunuz, bilin ki bizde sizin her yerde, her zaman, her koşulda ipliğinizi pazara çıkarmaya ant içtik, çıkaracağız da... Ve sayın Uras siz; hemen ÖDP'den ayrılmalı tıpkı Zafer Üskül, Ertuğrul Günay ve Reha çamur gibi AKP'ye kaydınızı yaptırmalısınız. Ya da ÖDP bu süreci yargılamalı ve Ufuk Uras'ın başkanlığından bir an önce kurtulmalıdır. Çünkü; her şeye karşın ÖDP bunları hak etmiyor.



ÖNCÜ TÜRKİYE KOMÜNİST PARTİSİ(ÖNCÜ TKP)
KURULUŞ ÇALIŞMALARINA BAŞLADI

KURUCULAR KURULU OLUŞTURULUYOR...
Kurucu Kurulunda yer almak isteyenler, bize kendileri ile ilgili bilgi vermelidirler. Çalışmalar belli bir düzeye ulaştığında Kurucular Kurulu ve imzacılar Ankara'ya çağrılacak ve birlikte bir toplantı düzenlenecektir. Yaşı Kurucu Kurulu'nda yer almaya uygun olmayanlar ise kuruculuğa imzacı olarak katılabilirler. Çünkü; Kurucular Kurul'nda yer almak için partiye üye olma yaşı 18 yaşını doldurmak yetmiyor, milletvekili seçilme yaşında olmak gerekiyor.




Aşağıda TSİP sitesinde yayınlanan Turgut KOÇAK'ın yazısını yayınlamayı gerekli gördük. Çünkü bizim düşüncemizi de anlatıyor.


DÜNYADA EN ÇOK HAİNİN BULUNDUĞU ÜLKE HANGİSİDİR?


Turgut KOÇAK

Kendimi bildim bileli bu sözcükle tanışmış biriyim. Benim çocukluk yıllarımda Türkiye yönetim erkini ellerinde bulunduranlar bu sözü en çok komünistlikle suçladıkları kimseler için kullanmışlardır. Bu sözcüktür ki, bizim Rüzgâr şairimiz Nazım Hikmet'e "Nazım Hikmet Vatan Hainliğine Devam Ediyor Hâlâ" şiirini yazdırmıştır. Bu sözcüğü o kadar çok duydum ki, sonunda bu sözcüğün hak edenler için değil de; özü sözü bir, ülkesini de ülkesinin insanlarını da katıksız sevenler için kullanıldığını anlamam gecikmedi. 1960'lı yılların ortasıydı. Türkiye İşçi Partisi (TİP) solu ve sosyalizmi bu ülkenin gündemine taşımış, geniş emekçi yığınlarının önüne bir kurtuluş seçeneği olarak koymuştu. Bu durum; hiç kuşku yok ki, egemen vurguncu takımını hemen harekete geçirmiş ve solu ve sosyalizmi savunanlar onların dilinde hemen "hain" olup çıkmışlardı. Bu suçlamaların ve saldırıların odağı o zaman Süleyman Demirel'in partisi Adalet Partisi'ydi. Elinde bulundurduğu çok büyük olanaklarla sosyalizme gönül verenleri AP'liler çok ağır bir dille suçluyor ve onları bir bütünlük içinde "hain" damgasıyla damgalıyorlardı.

AP'nin propogandistleri en küçük yerleşim birimlerinde bile bu ve benzer suçlamalarla yoğun bir çalışma içindeydiler. AP bizim köyde ne yaparsa yapsın birkaç oyun ötesine geçemiyor, bu da Ş.Koçhisar AP ilçe yöneticilerinin daha yukarıdan suçlanmalarına neden oluyordu. İlçemizde İlçe Milli Eğitim Müdürü görevini yürüten Mustafa Erdil bu partinin çalışmalarına soyununca bizim köye de geliyor ve onu amcam karşılıyor. Köyden bu kişiyi dinlemeye çok az insan katılıyor. Bizim evle amcamların evleri yan yana olduğu için babam onları görüyor ama yanlarına da gitmiyor. Bunun üzerine Mustafa Erdil babama şaka yollu sesleniyor ve diyor ki; "Mustafa sizin çocuklar hainmiş, Türkiye'yi Moskova'ya satacaklarmış". Babam artık evin önünde oyalandığı işini bırakıyor, usul usul Mustafa Erdil'in yanına varıyor ve: "Biraz önce siz bana ne söylemiştiniz" diye soruyor. Bunun üzerine; Mustafa Erdil söylediği sözleri bir kez daha yineliyor.

Babamın yanıtı gecikmiyor ve şu karşılığı veriyor:

"Mustafa Erdil! Mustafa Erdil! Siz ne dediğinizi biliyor musunuz? Benim çocuklarım hain olamazlar çünkü onların soyunda Çerkez Ethemler yok." (Mustafa Erdil Çerkez kökenlidir)

Ortalık buz gibi oluyor. Mustafa Erdil ve diğer AP'liler daha fazla kalamayarak köyden ayrılıyorlar.

Bu olayı öğrendikten sonra babama keşke Çerkez suçlamasında bulunmasaydın dediğim zaman babam da bana; "doğru söylüyorsun ben Ş. Koçhisar'da Çerkez bir ailenin yanında kalarak okudum, bana kendi anamdan ve babamdan bile yakınlardı" yanıtını verdi ve o an aklına başka bir örnek gelmediğini söyledi.

Her neyse konumuza dönelim. Aradan geçen yılları, Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt'ın basın toplantısını dinledikten sonra bir kez daha anımsadım ve gerçekten de sokağa "ben hainim" diye fırlamamak için kendimi zor tuttum. Demek değişen bir şey yok. "Hainlik" suçlamasını yaptığınız an karşınızdakini yere sermiş olmakla kalmıyor, üstüne üstlük tepesine çıkarak postallarınızla bir güzel kafasını da eziveriyorsunuz. Sonra, sonrası yok. Üstünlüğünüz kanıtlanmakla kalmıyor, ortalığa o bilinen korkuyu salıvermişte oluyorsunuz ki, işiniz iştir artık...

Şimdi gelelim kimin hain olduğuna.

Bugüne dek komünistler bir kez olsun bu ülkenin yazgısını belirleyen yönetim erkini ellerine almış değillerdir. Bu yüzden de, ülkemizin bu duruma getirilmesinde hiç mi hiç payları olamaz. Ülkemizi yaptıklarıyla çıkmazın eşiğine getirenlerin kimliği öylesine apaçık ortadadır ki, eğer işimiz; ille de hainlik aramaksa bunları bulmak hiçte zor değildir. Bizi yutmak ve yok etmek isteyen emperyalist-kapitalist sisteme kapı aralayanlar ve bu sistemin işbirlikçileri eğer hain değillerse bu tanımlamayı kimseye yakıştırmanın olanağı yoktur. Dünden bugüne, aşama aşama ülkemizi ekonomik ve politik olarak emperyalist güçlere bağımlı duruma getirenleri eğer kafamızın içinde biraz akıl taşıyorsak bulup çıkarmakta zorlanmayız. Konuyu bu yanıyla ele almak ve yığınların bilincine çıkarmak son hava ve kara harekatından sonra bir kez daha önem kazanmış bulunmaktadır.

ABD emperyalistlerinin Afganistan'da, Irak'ta ve diğer ülkelerde bulunmalarını ve yüzbinlerce insanı katletmelerini doğru okumayanların kimliği ve makamları ne olursa olsun gerçeklerle yüzleşmelerinin olanağı yoktur.

Yazımızı uzatmadan kısa bir özet yapalım ve soralım.

Amerika ve NATO karargâhlarında bölünmüş Türkiye haritaları ikide birde niçin gündeme getirilmektedir, bu tutuma karşı bugüne dek küçük protestoların dışında ilgililerce dikkate değer bir girişimde bulunulmuş mudur? Bulunulmamışsa niçin bulunulmamıştır?

Kuzey Irak'ta ABD askerlerinin, 11 Türk askerinin başına çuval geçirmesini, "bu münferit bir olaydır" diye geçiştiren eski Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök ne adına ve niçin böyle bir demeç verme gereksinimi duyabilir?

Türkiye yönetim erkini elinde bulunduran egemenler niçin her atacakları adımı Amerika'ya danışmaktadırlar?

Recep Tayyip Erdoğan son hava ve kara harekatını ve nerede durulacağını Bush'la son görüşmesinde bir anlaşmaya bağlamışlar mıdır bağlamamışlar mıdır?

Ve Mart ayında gelmesi beklenen Amerika Başkanyardımcısı katil Dick Cheney'den önce Amerikan Savunma Bakanı Robert Gates, niçin apar topar Türkiye'ye gelmiş ve ilgililerle (çekilme konusunda demeçlerini biliyoruz da) ne konuşmuştur ve onlarla hangi konularda ortaklaşmışlardır?

Gelelim işin özüne.

Genelkurmay Başkanı ordunun başı olarak havadan ve karadan yapılan operasyonlar için istihbaratın Amerika'dan alındığını bilmemekte midir?

Girme ve çekilme senaryosunun Amerika'nın istediği şekilde sonuçlanıyor olmasına; Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt'ın hiç mi kafası takılmamaktadır?

Bu sözü söyleyen kişi olarak Sayın Büyükanıt'a son bir soru daha soruyoruz:

DÜNYADA EN ÇOK HAİNİN BULUNDUĞU ÜLKE HANGİSİDİR?

VE BU KADAR ÇOK HAİNİN BULUNDUĞU BİR ÜLKENİN GELECEĞİNİ SAHİ NASIL GÖRÜYORSUNUZ?

Son bir ana tanımlama daha:

Türklerin de, Kürtlerin de gerçek düşmanları her yönüyle bir kez daha açık olarak ortaya çıkmış bulunmaktadır. Bu düşman Amerikan emperyalizmidir. Kim ki bu gerçeği göremez ve politikalarını buna ayarlayamazsa işte o zaman hainlikle yurtseverlik arasında Çin setti olmadığını görecek kafasını taştan taşa çalsa da bu uyanmışlığının yararı olmayacaktır. Çünkü iş işten geçmiştir artık...


 

ÖNCÜ TÜRKİYE KOMÜNİST PARTİSİ (ÖNCÜ TKP)
TASLAK PROGRAMI

GEREKÇE


Çağımız, çökmekte olan kapitalizmden sosyalizme geçiş çağıdır. Paris Komünü ile başlayan, Ekim Devrimi ile süren proletaryanın dünyayı değiştirme savaşımı, yaşanan bütün olumsuz gelişmelere karşın sürmektedir. Binlerce yıllık sömürücü sınıflara, düzenin sonsuz olmadığını gösteren Rus işçileri, yoksul köylüleri ve onların yarattığı Ekim Devrimi çözülmelere, yıkımlara karşın, yine de dünya proletaryasının ve halklarının esin kaynağı olmaya devam ediyor.

Sosyalizm,Yeni Dünya Düzeni koşullarında da kendi iç çelişkilerinden kurtulamayarak çürüyen emperyalist-kapitalizm karşısında, insanlığın ileriye doğru gelişiminin asal yönlendiricisidir.

Bugün yeryüzünde, geniş emekçi yığınların ve halkların ortak düşmanı emperyalizmdir. Bu olgu emperyalizme karşı dünyanın dört bir köşesinde yürütülen savaşımın çok yönlü bir bütünlük kazanmasını sağlar. Emperyalizmin kesin yenilgiye uğratılarak varlığına son verilmesi, başta dünya sosyalist hareketi olmak üzere, uluslararası işçi sınıfı eylemliliği ve ulusal kurtuluş savaşımlarının oluşturduğu dünya devrimci sürecinin bütünlüğünün ve dayanışmasının güçlendirilmesini zorunlu kılar. Tek tek ülkelerin halklarının sonuncu kurtuluşları, emperyalizme karşı verdiği savaşımda dünya devrimci sürecinin bütünlüğüne sonuna kadar bağlı kalmakla olanaklıdır. Günümüzde enternasyonalist dayanışma olmadıkça, hiçbir ülke halkı savaşımı sonuncu utkuya ulaştıramaz.

Emperyalizmin sömürüsü ve baskısı altındaki Türkiye halkının savaşımı bütün dünyadaki anti-emperyalist savaşımın ayrılmaz bir parçasıdır. Bu savaşımın önderi işçi sınıfımızdır. Halkımızın sonuncu kurtuluşunu sağlamakla yükümlü olan işçi sınıfımız, emperyalizme karşı yürütülen savaşımın sonuna kadar kararlı biricik gücüdür. Çünkü ulusal sınırları çoktan aşıp uluslararası nitelik kazanmış olan sermayeye karşı savaşım veren bütün ülkelerin işçi sınıfının düşmanı tektir. Emperyalizm. Sonuncu ereği tektir; sınıfsız, sömürüsüz bir dünya toplumu. Bu somut durum işçi sınıfının birliği ilkesinin en yüce biçimi olan proletarya enternasyonalizmine sonuna dek bağlılığı zorunlu kılar.

Enternasyonalizm, Ulusların ve Halkların kendi geleceklerin belirleme türesini (Hakkını) önkoşulsuz sonuna değin savunmayı gerektirir. Böylece enternasyonalizmin halkların kardeşliği ilkesiyle çok daha kapsamlı ve güçlü bir biçimde yaşama geçirilmesi gerçekleşir. Öte yandan bölgesel gerginliklerin tırmandırılmasına, emperyalist işgallere karşı çıkmak ulusal kurtuluş savaşlarını desteklemek ve türesiz (haksız) savaşlara karşı durup, dünya barışını savunmak önemli enternasyonalist görevlerdendir.

Dünya emperyalist-kapitalist sistemine bağımlı, orta gelişkinlikte bir ülke olan Türkiye'de egemen üretim biçimi kapitalizmdir. Türkiye'de boy vermesi yüz yıl öncesine uzanan ve bu noktadan günümüze dek gelen süreç boyunca not etmeye değer erkin-yarışmacı bir dönem geçirmeyen kapitalizm, başlıca gelişmesine Kurtuluş Savaşı'ndan sonra kavuşmuştur. Kapitalizmin bu başlıca gelişimi bütünüyle dünya kapitalizminin emperyalist döneminde yer aldığı ve palazlanmakta olan yerli burjuvazi, giderek emperyalizmle tam bir işbirliğine girdiği için, Türkiye kapitalizmi emperyalizme bağımlı olmuştur. Bu dönem boyunca, yerli burjuvazinin ortaklık içinde olduğu uluslararası finans kapitalinin tekelci niteliği ülke kapitalizmine de yansımış, ayrıca kapitalizm öncesinden gelen toplumsal koşulların zorlamasıyla Türkiye kapitalizmi tekelci bir nitelik kazanmıştır.

24 Ocak Ekonomik Kararları'yla başlayıp günümüze dek gelen süreçte Türkiye kapitalizminin tekelci niteliği daha da gelişmiş, emperyalizmle olan işbirlikleri güçlendirilerek ülke ekonomisinin bağımlılığı arttırılmış, dünya sosyalizm uygulamasındaki çözülmeyle birlikte, tek kutuplu duruma gelen dünyamızda Türkiye kapitalizmi dünya emperyalizminin olmazsa olmaz bir parçası durumuna gelmiştir. Dolayısıyla Türkiye tekelci burjuvazisi her türlü yetersizliğine karşın bölgemizde artık çok daha söz yetkisi olan yandır. Bu durumun sonucu ise Türkiye tekelci burjuvazisinin bölge pazarı üzerindeki pay istemleri, yayılmacılık eğilimlerini güçlendirmektedir.

Kapitalizmin, yani pazar için meta üretiminin ve buna bağlı olarak değişimin gelişmesi; bütün dünyada olduğu gibi ülkemizde de kentlerde ve köylerdeki geniş emekçi yığınlarının önemli bir bölümünü, kendilerinin olan üretim araçlarından kopararak yoksullaştırmış ve işgüçlerinden başka satacağı bir şeyi olmayan ücretli köle durumuna getirmiştir. Özellikle son yıllarda büyük kentlerdeki nüfus patlaması ve bunun getirdiği sayısız sorunlar kapitalizmin ekonomik yasalarının nasıl acımasızca işlediğinin somut göstergesidir. Kapitalist toplumda gönenç düzeyinin göstergesi gibi ele alınan araba, beyaz eşya gibi asal gereksinmelere, üreticilerin küçük bir bölümünün sahip olması onların kredi ve borç kıskacı içinde boğuldukları gerçeğini ortadan kaldırmamaktadır. Böylece üretim ve dolaşım araçlarının önemli bir bölümünün mülkiyetin elinde toplayan az sayıda kapitalist ve büyük mülk sahibinin karşısında, işçiler ve sömürülen diğer emekçiler yer almaktadır.

Üretim araçlarından koparılarak proleterleştirilen küçük üreticilerinde aralarına katılmasıyla daha da kalabalıklaşan işçi sınıfının durumu her geçen gün kötüleşmektedir. Yaygınlaşan kapitalistleşme sonucu işçi çalıştırma artsa bile daha ileri tekniklerin kullanılmasının hızla yaygınlaşması işçiye olan gereksinimi görece azalttığından, işsizler ordusu çığ gibi büyümektedir.

Kapitalist üretimin kaçınılmaz sonucu olan bu durum emeğin sermayeye bağımlılığını ve dolayısıyla sömürüye olan zorunluluğunu daha da arttırmaktadır.

Öte yandan kapitalist ekonominin denetimsiz yapısı sürekli olarak ekonomik bunalımlara yol açmakta, var olan kapitalist üretim ilişkilerinin yol açtığı bu durum, üretici güçlerin gelişmesini engellerken, proleterleşme ve tekellerin güçlenmesi süreçlerini hızlandırmaktadır. Üstelik ekonomisi, emperyalist sisteme bağımlı olan ülkemiz, bu sistemin gittikçe yoğunlaşan bunalımlarını daha da duyumsamakta ve bağımlı kapitalist ekonomi derin yaralar almaktadır.

Kapitalizm, emeğin üretkenliğini arttırarak yaratılan toplumsal değerin büyümesini sağlarken, bu toplumsal değerden yararlanma eşitsizliğini de beraberinde getirir. Bir avuç tekelciden ve onun gerici bağlaşıklarından oluşan sömürücüler, kapitalist mülkiyet ilişkilerinin bir sonucu olarak, toplumsal varsıllıkların büyük bir bölümüne el koyarken, tüm değerleri yaratan emekçiler yoksulluk içinde ve güçlükle geçinecekleri en az geçim koşullarında yaşamak zorunda bırakılırlar. Bu durum işçi sınıfının görece ve bazen kesin olarak yoksullaşmasına yol açarken köylülerin önemli bir bölümünün, küçük memur, zanaatkar, esnaf ve diğer halk tabakalarının yoksulaşmalarını son evreye vardırır. Bütün bu toplum kesimler var olan düzenin kötülüklerini, yoksullaşmanın getirdiği bağımlılığı, sömürünün yoğunlaşmasını, kıyım ve yaşama gevensizliğinin acısını ve öfkesini yüreklerinde duyarlar.

Toplumsal çelişkilerin gün geçtikçe büyüyüp derinleşmesi sınıf saflaşmalarını daha da belirginleştirmekte, sömürü ve baskıyla karşı karşıya olan toplum kesimlerinin kendi kurtuluşları doğrultusunda emperyalizme ve yerli ortaklarına karşı savaşımlarını birleştirmeleri için elverişli bir ortam yaratmaktadır.

Öte yandan kapitalist üretimin sosyal niteliği ile üretim ve dolaşım araçlarının özel mülkiyeti arasındaki kapitalist toplumun temel çelişkisi her geçen gün daha da derinleşmekte ve yükselen sosyalleşme düzeyi özel mülkiyet kabuğunu zorlamaktadır. Bu durumda, burjuva toplumunun yukarıda sıralanan çelişkilerinin kaynağı olan bu temel çelişkinin, işçi sınıfının erki ile çözülmesi gerekmektedir. Ancak böylece ekonomide kargaşayı ve devri bunalımları yaratan kapitalist üretim yerine sosyalist üretim temellendirilerek üretici güçlerin alabildiğine serpilip gelişmesi sağlanacak; ancak böylece toplumda küçük bir azınlığın, büyük bir çoğunluğu sömürmesine son verilerek var olan düzenden acı çeken geniş kitleler kurtarılmış olacak ve ancak böylece gönencin toplumun bütün kesimlerine yayılarak, toplumsal varsıllık kaynaklarının, aynı zamanda, sömürü ve yoksulluğun da kaynakları olması önlenecektir.

İşçi sınıfı, devrimci sürecin başını çekmek ve sonuna değin götürmek zorundadır. İşçi sınıfı üretim araçlarının özel mülkiyetinden yoksundur. Buna karşılık var olan düzende ezilen ve acı çeken diğer toplum kesimleri, üretimde nesnel konumları gereği özel mülkiyet alanında kalırlar. Ve var olan üretim ilişkilerinin sosyalist üretim ilişkileri ile değiştirilmesinde öncü rolü oynayamazlar.Bu nedenle işçi sınıfımızın, toplumdaki diğer sınıf ve tabakalardan, onların dünya görüşlerinden ve ideolojilerinden bağımsız örgütlenmesi, politikasını kendi sonuncu amacı doğrultusunda bağımsızca belirlemesi zorunludur.Bununla birlikte işçi sınıfının siyasi eylemliliği tüm sömürülen ve baskı altında tutulan diğer toplum kesimlerine, durumlarının umutsuzluğunu ve kurtuluşlarının, ancak işçi sınıfının yönetim erki ile birlikte olanaklı olacağını gösterir. Onları savaşımlarının yanılmaz bir doğa yasası gibi işleyen bilimselliğine ve haklılığına inandırmaya, aynı saflarda savaşıma katmaya çalışır.

Ülkemizde gerek sömürüye karşı yürütmekte olduğu ekonomik savaşımı yönlendirebilmesi, gerekse emperyalizme ve yerli ortaklarına karşı sürdürdüğü bağımsızlık, demokrasi ve sosyalizm savaşımını başarıya ulaştırabilmesi için işçi sınıfının örgütlü siyasi savaşım yürütmesi gereklidir. Ancak böyle yapmakla yönetim erki savaşımını verebilmesi, yönetime gelebilmesiyle yönetiminde uygulayacağı bir dizi köklü girişimlerle kendinin ve geniş emekçi yığınların geleceğini yok eden halk düşmanı komplo ve sabotajları önleyerek, halkın çıkarlarını koruması gerçekleşebilir. Ancak böyle yapmakla., bütün halkın kurtuluşunu sağlayacak olan kendi sonuncu amacı doğrultusunda toplumun yeniden biçimlendirilmesi olanaklı olur.

ÖNCÜ TÜRKİYE KOMÜNİST PARTİSİ'nin amacı ve görevi; Türkiye işçi sınıfını bilimsel olarak zorunlu bu erk amacına doğru yöneltmek, bu savaşımında onu örgütlemek, ona bilinç ve savaşım kararlılığı kazandırmaktır.

Türkiye kapitalizminin gelişimindeki tekelci nitelik burjuva demokrasisinin yaygınlaşıp kökleşmesine olanak vermemiştir. Burjuvazinin ırkçılığı ve şovenizmi de burjuva diktatörlüğünü besleyip güçlendirmiştir. Bunlara etkin bir biçimde varlığını sürdüren kapitalizm öncesinden kalma keyfi davranışlar ve baskı yöntemleri de eklenince, alışılmış burjuva demokrasisinin kurum ve kuruluşlarının kalıcı biçimde yerleşmesi zorlaşmaktadır. Faşist ve dinci akımların varlığını sürdürmesine yol açan bu ortamda, tekelci burjuva zorlandığında ve koşullar elverdiğinde, emekçilerin savaşımları sonucu edinilen demokratik kazanımlar, cılız burjuva demokratik ortam yok edilerek faşist yönetimler getirilmektedir. Bütün bu koşullar demokrasi savaşımının ne ölçüde yaşamsal olduğunu gösterir. Ülkemizde halk düşmanı egemen güçler emperyalizmle işbirliği içindedir. Kendi çıkarları ile emperyalizmin çıkarları öylesine iç içe girmiştir ki; onların emperyalizmden bağımsız bir tutum göstermeleri, bilimsel olarak olanaksızdır. Halkımızın sömürülmesinde işbirliği içinde olan emperyalizm ve yerli ortakları, onun baskı altında tutulmasında da, ortak çıkarlarının sürmesi açısından işbirliği yapmak durumundadır. Demek ki halkımız emperyalizme karşı sürdürdüğü bağımsızlık savaşımında, eylemli olarak, onun yerli ortaklarını, ikisinin sömürü ve baskılarının sürekliliğini gerçekleştiren yönetimleri de karşısına almak zorundadır. Bu durumda bağımsızlık savaşımı ile bir bütün oluşturur.

İşte bu durumda, işçi sınıfımızın yakın ereği, emperyalizme bağımlı tekelci burjuvazinin ve bağlaşıklarının egemenliğine son vererek bağımsızlığı ve demokrasiyi gerçekleştirmektir.Bu amaç işçi sınıfının örgütlü öncülüğünde halkın demokratik yönetimini olanaklı ve zorunlu kılar. Ülkemizde çıkarları Bağımsızlık, Demokrasi ve Özgürlükten yana olan kesimlerin birlikteliğini gerektirir. Bu gereksinim Halk Cephesi'nde somutlaşır. Halk Cephesi'nin temelini işçi-yoksul köylü bağlaşıklığı oluşturur.

Ülkemizde üretici güçlerin gelişme düzeyi, bağımsızlık ve demokrasi doğrultusundaki girişimlerde, Demokratik Halk Erki'ni sosyalist istemlerle de karşı karşıya getirir. Toplumumuzda iş sınıfının bağımsız ve yönlendirici bir sınıf olarak yer almasının yol açtığı bu durum, Demokratik Halk Erki'nin daha ilk adımda, sosyalizm doğrultusundaki köklü dönüşümlerini olanaklı ve zorunlu kılar. Demek ki Türkiye'de bağımsızlık ve demokrasi için verilen savaşım, sosyalizm için verilen savaşım ile birleşir bütünleşir.

ÖNCÜ KOMÜNİST PARTİSİ, Demokratik Halk Erki'ne giden yolda halkımızın sürdürmekte olduğu bağımsızlık ve demokrasi savaşımında, emperyalizme ve gerici yönetimlere yönelen bütün anti-emperyalist ve anti-faşist girişimleri destekler, bu gibi eylemleri işçi sınıfının sonuncu çıkarları doğrultusunda, yörüngesine almaya çaba gösterir.

Ancak emperyalizme bağımlılığı, tekelci sermayenin egemenliğini ve anti-demokratik baskıları daha ince yöntemlerle pekiştirip yaygınlaştıran, her türlü iyileştirme (reform) girişimlerini tümüyle geri çevirir. Yine işçi sınıfının savaşımını yolundan saptırıp, burjuvazinin çıkarlarının peşine takarak ona zarar veren her türlü sapmaya, revizyonizme, sol serüvenciliğe ve işçi sınıfı dışı bir akım olan anarşizme karşı kararlı bir biçimde savaşır. Sosyalizm uygulamasındaki çözülmeyle birlikte sözde yenileşme kılığı altında sosyalizmi yok etmeye yönelik ikinci cepheyi açan yeni revizyonizme karşı ideolojik savaşım verir.


DEMOKRATİK HALK ERKİ'NİN AMAÇLARI VE GÖREVLERİ

Partimiz işçi sınıfı önderliğindeki, Demokratik Halk Erki'nin amaç ve görevlerini üç bölümde saptar.

I. POLİTİK AMAÇLAR:

1. Ülkemizi emperyalizme bağlayan bütün siyasi, ekonomik ve kültürel anlaşmalar yürürlülükten kaldırılacaktır.

2. Bağımsızlık, Demokrasi Özgürlük ve Sosyalizm ilkelerine uygun yeni bir anayasa, halkın demokratik katılımı ve tartışması yoluyla yapılacak, devlet ve toplum yaşamını ilgilendiren bütün yasal düzenlemeler bu anayasaya uygun olacaktır.

3. Ulusların kendi Yazgılarını Belirleme Hakkı ilkesine tümüyle uygun bir politika izlenecektir.

4. Kürt sorunu eşitlik, özgürlük ve gönüllülük çerçevesinde demokratik bir biçimde çözüme ulaştırılacaktır.

5. Başta komşularımız olmak üzere, gereken bütün ülkelerle dostluk ve saldırmazlık anlaşmaları imzalanacaktır.

6. Dünya devrimci sürecinin gerektirdiği enternasyonal dayanışmanın görevleri eksiksiz yerine getirilecek, anti-emperyalist politika, emperyalizm tüm dünyada kesin yenilgiye uğratılana değin kararlılıkla yürütülecektir.

7. Uluslararası düzlemde faşizm ve ırkçılıkla kararlı bir savaşım yürütülürken, Siyonizm ve İslam Fanatizmi'nin soyutlanması yönünde adımlar atılacak, emperyalist işgal ve askeri karışma (müdahalecilik) eğilimlerine karşı gerekli tüm önlemler alınacaktır.

8. Bütün yabancı sermaye kamulaştırılacak, yabancı anamal ve kredi ilişkileri halkın yararına demokratik halk devleti tarafından düzenlenecektir.

9. NATO'dan çıkılacak, ülkemiz ve dünya halklarına karşı yapılmış bütün gizli anlaşmalar açıklanacak, uluslararası güvenlik ve işbirliği, anlaşmazlıkların barışçı görüşmeler yoluyla çözümü, türesiz savaşların önlenmesi yolunda çalışılacak ve Ulusların Kendi yazgılarını Belirleme Hakkı ilkelerine uygun bir dış politika izlenecektir.

10. Her türlü faşist ırkçı, gerici halk düşmanı örgüt kapatılacak, yeniden örgütlenmelerine ve propagandasına olanak verilmeyecektir.

11. Her türlü halk düşmanı, komplo ve sabotaj girişimine, provokasyon ve açık saldırılara karşı iç düzen ve güvenliğin sağlanabilmesi amacıyla, işçi ve emekçilerin gönüllü örgütlenmesi sağlanacaktır.

12. 18 yaşını bitiren her yurttaşın yasal durumu ne olursa olsun seçme ve seçilme özgürlüğü olacaktır. Devletin bütün yöneticilik aşamaları seçimle oluşturulacak, seçmenler temsilcilerini istedikleri anda, oy kullanarak görevden alabilecek, yerel yönetimlerde genel, eşit ve göreceli görevlendirme (nispî temsil) ilkesi uyarınca seçilecek sözcüleri (halk meclisi) Halkın devlet işleyişini denetlemesi ve sorgulamasının önündeki tüm engeller kaldırılacaktır.

13. Dinin devletle olan her türlü ilişkisi kesilecek, din bütünüyle kendi durumuna bırakılacak, mezhepler arası ayrılıklar yaratılmasına izin verilmeyecektir.

14. Ülkemizin iç ve dış güvenliğinin ana güvencesi olan silahlı kuvvetler, Halk Ordusu biçiminde yeniden düzenlenecek, ordu her aşamada demokratik süreci işletecek, ordu temsilcilerinin kendilerini ilgilendiren konularda ve tabandan tavana her aşamada ülke yönetimine ve karar alma süreçlerine katılımı sağlanacak, orduda kendi iç işleyişinde dayak ve benzeri insan onuruna aykırı, demokrasi karşıtı uygulamalar önlenecektir. Ordunun ülke yönetimi için gerekli profesyonel hazırlık ve donanımını gerektiren önlemler alınacaktır. Barış döneminde, silahlı kuvvetler görevlilerinin ülkenin toplumsal ve politik yaşamına etkin katkısı gerçekleştirilecek, her yurttaşın kendi doğduğu ya da yaşadığı yerde askerliğini yapması sağlanacak, bulunçsal (vicdani) nedenlerle silah kullanmak istemeyenlerin ülkenin iç ve dış güvenliğinin gerektirdiği alanlarda, barış gönüllüsü olarak görev yapmalarına olanak sağlanacaktır.

15. Ülkenin iç ve dış güvenliğinin gerektirdiği bilgi alma (istihbarat) örgütlenmesi barış, demokrasi, bağımsızlık, özgürlük ve sosyalizm ilkeleri doğrultusunda yeniden kurulacak, ilgililerin yüksek bir yurtseverlik ve enternasyonalizm bilinciyle donanmış olmalarına özen gösterilecektir.


II. EKONOMİK AMAÇLAR:

1. Ülke ekonomisi, bağımsızlık, özgürlük ve sosyalizmin stratejik ilkeleri doğrultusunda yeniden düzenlenecektir. Bu amaçla, ülke ekonomisinin hızla kalkınması, bölgeler arası ayrılıkların giderilerek dengenin sağlanması, gelir dağılımının emekten yana düzeltilmesi, sosyalist mülkiyet biçimlerine geçiş yoluyla ve merkezi bir planlama ile sağlanacaktır..

2. Sosyalist mülkiyet biçimlerine geçişin ilk adımı olarak, işkolunda tekel niteliği kazanmış büyük endüstri ticaret ve yardımcı (hizmet) işletmeleri, makro-ekonomik planlama açısından önemli bankacılık ve sigortacılık işkolu, dış ticaret, ulaştırma, erke (enerji) işkolları, ormanlar, kıyılar, madenler, doğal ve tarihsel SİT alanları, ilaç endüstrisi dahil bütün sağlık işkolları, büyük tarımsal işletmeler ile ağa toprakları tümüyle kamulaştırılacak, işkolunda tekel niteliği kazanmamış endüstri, ticaret ve yardımcı kuruluşları, küçük esnaf ve küçük ölçekli tarım yapan köylüler, balıkçılar, hayvancılık ve ormancılık yapan, el sanatlarıyla uğraşan küçük üreticiler, turizm, kültür ve sanat işkollarında çalışanlar demokratik ve merkezi planlama doğrultusunda özgürce çalışabilecek ve kooperatifleşme yönünde özendirilecektir. Kamulaştırılan toprakların bir bölümü topraksız ve az topraklı köylülere karşılıksız dağıtılacak, toprak reformundan yararlanan köylüler kooperatifleşme yönünde özendirilecektir.

3. Ekonomi yönetimi, demokratik toplumsal katılım yoluyla hazırlanan merkezi planlama aracılığı ile sağlanacaktır. Merkezi planlama; toplumsal ekonomide, piyasaların yol açabileceği kargaşa ve savurganlığın önlenmesini, bölgeler arası eşitsizliğin, dışa bağımlılığın, kol ve kafa emeği arasındaki ücret dengesizliğinin giderilmesini, toplumsal ve teknolojik gelişmenin, gönenç artışının doğal çevre ve insani açıdan gerçek, dengeli dağılımının gerçekleşmesi güvence altına alınacaktır.

4. Gelir dağılımını, işçiler ve diğer emekçilerin yararına değiştirmek amacıyla, merkezi planlama yönünde yeni mali politikalar uygulanarak, fiyat dengesi sağlanacak, insan onuruna yaraşır bir yaşam için gerekli taban ücret hakkı tanınacak, herkese emeğine göre ücret ödenecek, bütün dolaylı vergiler ve tüketim vergileri kaldırılacak, gelir düzeyine göre ve hakça, genel bir vergi uygulanacak, köylülerin devlete ve tefecilere olan bütün borçları silinecektir.

5. Başta yoksul köylülük olmak üzere, kırsal ekonominin canlandırılması için yönetim, makine, tarımsal ilaç, yetişmiş insan gücü ve diğer her türlü yardımı yaparak gerekli önlemleri alacak, yeni tarım politikaları yönünde eğitim süreci başlatılarak, köyle kent arasındaki uçurum kapatılacaktır.

6. Ülkedeki tüm yabancı sermayeli, banka ve işletmeler kamulaştırılacak, dış borçlar için öteleme (moratoryum) ilan edilecektir. Yabancı sermayenin ülkeye yeniden girişinin nasıl olacağını Demokratik Halk Erki belirleyecektir.


III. SOSYAL AMAÇLAR

Genel Olarak;

a) Kişinin toplumdaki yeri, toplumsal açıdan gerekli ve yararlı bir iş yapmasına bağlı olacaktır. Bu ilke uyarınca, çalışabilecek yaş ve güçte olan herkese iş olanağı sağlanarak, işsizliğe son verilecektir. Bütün çalışan halka iş gü;vencesi sağlanacaktır. İşsizlik tümüyle ortadan kaldırılıncaya değin, geçiş dönemi boyunca bütün işsizlere taban ücreti üzerinden işsizlik parası ödenecektir.

b) Günlük ve yıllık iş saatleri insanca yaşamaya, dinlenmeye, iş dışı yaratıcı bireysel etkinliklere elverecek biçimde sınırlanacak. İlk aşamada günde 8 saat ve haftada 40 saatten çok çalışmaya izin verilmeyecek, yılda 30 işgünü ücretli izin hakkı tanınacaktır. Çalışma saatlerinin giderek azaltılması yönünde politikalar izlenecek, bu durumun üretimde neden olabileceği düşüşü önlemek amacıyla merkezi planlama doğrultusunda iş gücü verimliliğini artırmaya yönelik önlemler alınacaktır.

c) Herkese genel, eşit ve ücretsiz, sağlık hizmeti sunulacaktır. Bu amaçla; gelişkin bir temel sağlık hizmetleri sistemi kurulacak, bütün sağlık sektörü ileri bilgi ve teknoloji uyarınca yeniden düzenlenecektir.

ç) Demokratik Halk Erki, her yurttaşın sınırsız ve çok yönlü, yaratıcı gelişimini güvenceye almak amacı doğrultusunda, ülke düzeyinde eğitim işlerini yeniden düzenleyecektir. 11 yıllık zorunlu temel eğitim dahil bütün eğitim işleri ücretsiz, eşit ve bilimin yol göstericiliğinde yeniden düzenlenerek sunulacak, herkese ana dilinde temel eğitim hakkı sağlanacak, çok yönlü yeni insanın eğitim için gerekli Politeknik eğitim ilkesi uygulanacaktır. Eğitim işleri, yaratıcı ve özgür düşüncenin, bilimin, aydınlık anlı (zihinli) insanların gelişimini amaçlayacak biçimde örgütlenecektir. Çalışan nüfusun iş saatleri dışında kalacak sürelerde eğitim yapması amacıyla akşam okulları ve üniversiteler kurulacak, bütün üniversiteler her türlü araştırıcılık uygulamada özerk olacaktır. Eğitimde bütün yurttaşların insan, doğa ve yurt sevgisiyle yetiştirilmeleri, köklü bir enternasyonallik ruhuyla biçimlenmeleri, yaratıcı yönlendirici, özgüveni yüksek, özdenetimli yetişkinler olabilmeleri asal amaç olacaktır.

d) En az güncel yeterlilikte bir konutta barınmak her yurttaşın hakkıdır. Bu hakkı güvenceye alabilmek amacıyla, ilk aşamada, bütün konutlar kamulaştırılacak özellikle konut gereksinimi olanlara, ücretlerinin %5'ini geçmeyecek biçimde kiralanacaktır. Konut yapımına elverişli kent toprakları ise yönetimce ve konut yapı kooperatiflerince merkezi plan ilkelerine ve amaçlarına uygun olarak, nüfusun konut gereksinimini karşılamak amacıyla değerlendirilecektir.

e) Köyler ve kentler arasında, var olan gelişim ve gönenç dengesizliğinin giderilmesi amaçlanarak, köylerden kentlere dek bütün yerleşim birimlerinde, en az güncel ölçülerde yaşam olanağı sağlanacak, bu amaçla merkezi plana uygun olarak, gerekli yenileştirme uygulamaları ve kentsel iyileştirmeler yapılacaktır. Merkezi planlama amaçları doğrultusunda yapılan kentsel iyileştirmelerle gecekondular aşama aşama ortadan kaldırılacak, bu bölgeler kentsel gelişim projeleri doğrultusunda yararlı alanlar durumuna getirilecektir. Kent içi ve kentler arası ulaşım, kamu araçlarına öncelik verilerek sağlanacak merkezi kent bölgelerinde kamu ulaşım araçları dışında ulaşım kısıtlanacak ve yaya alanları yaygınlaştırılacaktır.

f) Ulaşımda raylı sistemlere ağırlık verilecek, dışa bağımlılıktan kurtulmak amacıyla öz kaynaklarımızdan yaratılacak erke (enerji) türlerinin kullanılması yönünde köklü projeler geliştirilecektir.

İşçiler İçin:


a) Her işçinin dilediği yerde ve işte çalışması sağlanacaktır.

b) İşyerinin denetimi ve yönetimi işçiler tarafından gerçekleştirilecek, son söz Demokratik Halk Erki'nin amaçları doğrultusunda işçilerde olacaktır.

c) İşçi sınıfının birliği ilkesi uyarınca tüm işçilerin tek sendikada olmaları özendirilecek, sendikaların gürbüzlüğünün ve yetkinliğinin kalıcılaştırılması için her türlü olanak tanınacaktır.

ç) İşçi sınıfı, Demokratik Halk Erki'nin sosyalist niteliğinin biricik güvencesidir. Bu anlamda işçilerin, her geçen gün kamu yönetimine etkin bir biçimde katılmaları sağlanarak, bilinç kültür ve yönetme yeteneklerinin gelişmesi için bütün olanaklar kullanılacaktır.

d) Her işçi emeğinin karşılığı olan ücreti alacaktır.

Emekçi Köylülük İçin:

a) Kırsal alandaki baskı ve gerici erkin bütünüyle yok edilmesi, yeniden gelişmesinin önlenmesi için; yönetimde yoksul köylülerin ağırlıkta olduğu demokratik köylü komiteleri kurulacak ve yerel sosyal ekonomik yönetim Demokratik Halk Erki'nin politikası ve amaçları doğrultusunda bu yarkurulların elinde olacaktır.

b) Kırsal kesimde gizli işsizliğe son vermek amacıyla kırsal kalkınma projeleri geliştirilecek, tarımın geliştirilmesi ve ürünün değerlendirilmesi için kentle köy arasındaki sosyo-ekonomik dengesizlik ortadan kaldırılacak, çiftçilik özendirilecektir.

c) Köylünün tarım aletleri, makineler ve diğer tarım gereç ve gereksinimleri açığı kapatılacak, hızlı kooperatifleşme yöntemleri özendirilecek, büyük çaplı tarım üretimi çiftlikleri kurulacak, köylüler eğitilerek ortaçağ anlayış ve yöntemleri ile tarım yapmaktan kurtarılacaktır.

ç) Devlet ve tefeci borçlarında kurtulan köylünün ekonominin ana güçlerinden biri durumuna gelmesi için gereken tüm yatırımlar hızla yapılacaktır.

Diğer Çalışanlar İçin:

a) İşçiler dışında tüm çalışanların bir bütünsellik içinde sendikalaşmaları ve mesleki alanlarda örgütlenmeleri sağlanacaktır.

b) Her meslek kümesi çalışanı kendi mesleğinde, sosyalizm ilkeleri doğrultusunda özgürce çalışmakta serbesttir. Yurttaş ve yurt çıkarlarının en önde olduğu sosyalist düzende, aydınların, teknik elemanların, öğretmenlerin, doktorların ve sanat insanlarının yeni toplumun kurulmasındaki işlevsellikleri yadsınamaz. Demokratik Halk Erki tüm bu meslek öğelerine gereken önemi ve olanağı verecektir

Kadınlar İçin:

a) Sömürücü toplumların yarattığı kadın-erkek eşitsizliklerinin giderilmesi ve kadınların ev hayatının köleleştirici etkisinden kurtarılıp yaratıcı güçlerinin geliştirilmesi sağlanacak, organizmalarına zararlı olan alanlarda çalışmaları önlenecek ve kadın-erkek ayrımı gözetmeksizin eşit işe eşit ücret uygulanacaktır.

b) Dayak ve her türlü yıldırma yöntemleri en ağır biçimde cezalandırılacak, insanlık onurunu ayaklar altına alan, kadının kendi bedenini herhangi maddi çıkar karşılığı satması kesin olarak önlenecek, fuhşun tuzağından kurtulan kadınların onurlu bir yaşama kavuşması için iş sağlanacak, fuhşun ve kadını aşağılayan diğer baskıların nesnel koşulları ortadan kaldırılacaktır.

Gençlik İçin:

Toplumun geleceği olan gençliğin, özgür ve yaratıcı bir biçimde bütün erkesini halkı için kullanmasına yönelik engeller ortadan kaldırılacak, çok seçenekli bir eğitim ve sosyal etkinlikler ortamı yaratılacak, onlara yönetimin ve toplumun bütün olanakları kullanılacak, partiye tavırda bağımlı örgütsel olarak bağımsız örgütlenmelerinin bütün ülke çapında yaygınlaştırılması için gerekenler yapılacaktır.

Gençliğin özgürlüğe aşık yüksek bir yurt sevgisi ve enternasyonalizm ruhuyla yetişmesi için çalışılacaktır. Bu konumuyla gençlik yeni toplumun yaratılmasının itici gücü olacaktır.

Çocuklar İçin:

Yeni toplumun tek ayrıcalıklı kesimi çocuklar olacaktır. Devletin doğrudan güvencesinde, devlet-aile-okul işbirliğini gerçek anlamda yaratarak, en değerli varlığımız olan çocukların eğitimi, yetiştirilmesi birinci sırada ele alınacaktır. Çocuklara karşı en küçük bir savsaklama, toplum suçu sayılacak ve cezalandırılacaktır Öte yandan toplumun; çocuk eğitimi konusundaki bilim karşıtı eskimiş düşüncelerin nesnel koşullarının ortadan kaldırılması için her türlü bilimsel çalışma yapılacak, çocuk eğitimcilerine yönetimin ve toplumun bütün olanakları sunulacak, çocuk eğitimi mesleğinin ayrıcalıklı duruma getirilmesi için her türlü önlem alınacaktır

Doğanın Korunması İçin:

Çevrenin ve doğal varsıllıklarımızın korunmasına yönelik başta eğitim sistemi olmak üzere toplumun bakışını ve değer yargılarını kökünden değiştirecek projeler uygulanacak, çevrenin korunmasını yalnızca polisiye önlemlerle ele alan bakışın aşılması için her tünlü çalışma yapılacaktır. Doğanın korunmasına proje ve girişimler ödüllendirilecek, aykırı davrananlar ise cezalandırılacaktır.

Sanat ve Kültür İçin:

Sosyalist toplumda, yeni insanın oluşturulmasında, sanatın işlevi yaşamsaldır! Bu nedenle;

a) İnsanın kendisini özgürce anlatmasında, toplum yaşamında, sanatın değer biçilmez bir yanı vardır.

b) ÖNCÜ TKP, sanatta Toplumcu Gerçekçiliğin yaratıcılığın ve özgürce gelişimin öncülüğünü yapar, sanatın özgür bir ortamda toplumsallaşması, sanat emekçilerinin örgütlenmesi ve sanatın yurttaşlara ulaşması için nesnel koşulları yaratır.

c) Sanat eğitimini, ilköğretim öncesi eğitim, ortaöğretim ve yükseköğretimin bütün aşamalarında öğretim programlarına alır ve nesnel koşullarını oluşturur.

ç) Sanat, sanat emekçilerinin kendilerine sunulacak toplumsal olanakları, örgütlü ve birlikte bir toplumsal yeniden üretimi gerçekleştirmek yolunda geliştirir.

d) ÖNCÜ TKP, yönetimin, sanatta yeni ve birbirine göre başkalıklar yaratma biçem ve anlatımlarının gelişmesi doğrultusunda özendirici bir yol izler.

e) Yönetim, sanatın metalaşmasını değil toplumsal işlevini gözetir.

f) Yönetim, sanatın, öğrenilmesi ve sunulması için gereken işlik (atölye) ve özel konutları (salonları) yapar.

g) ÖNCÜ TKP, sanatsal ürünlere, yeni insanın oluşturulması sürecindeki yerine göre değer verilmesi için ideolojik savaşım verir.

Spor ve Sosyal Etkinlikler İçin:

Spor çıkar çevrelerinin sömürü alanı olmaktan çıkarılacak, toplumun bütün kesimlerinin spor yapabilmelerinin nesnel koşulları oluşturulacaktır. Ülkenin her köşesinde spor ve sosyal etkinliklerin yapılabilmesi için, yeşil spor alanları ve spor işletmeleri hızla kurulacak, var olan işletmeler halka açılacak ve kullanılabilir duruma getirilecektir. Spor yeni toplumun ayrılmaz bir parçası durumuna getirilecektir.

Sonuç olarak:

ÖNCÜ KOMÜNİST PARTİSİ, Demokratik Halk Erki'ne giden yolda, halkımızın ivedi demokratik istemlerinin karşılanması, işçi sınıfımızın ve tüm emekçi halkımızın esirgenip güçlendirilmesi ve yoksul köylülerin ivedi istemlerinin gerçekleştirilmesi için sürekli savaşım yürütür.

Kendisi ile birlikte bütün çalışan halkın kurtuluşunun ilk adımı olan Demokratik Halk Erki'nin gerçekleştirilmesi amacıyla partimiz, bu programı yaşama geçirmek için çalışır. Bağımsızlık, Demokrasi, Özgürlük ve Sosyalizmden yana güçleri bu program doğrultusunda savaşıma çağırır.

PROGRAMA EK

Demokratik Halk Erkine giden Yolda Halkımızın İvedi İstemleri:

A. 12 Eylül Anayasası Değişmeli ve Sorumlular yargılanmalıdır.

1. Anayasa bütünüyle değiştirilecektir.

2. Demokratik bir anayasa hazırlanmalıdır.

3. 12 Eylül yöneticileri yargı önüne çıkarılmalıdır.

4. Tüm siyasi tutuklulara genel af çıkarılmalıdır.

B. Kürt Sorunu:

1. Olağanüstü Hal uygulamaları öncelikle kaldırılmalıdır.

2. Köy koruculuğu sistemi öncelikle kaldırılmalıdır.

3. Kürtçe üzerindeki her türlü yasağa son verilmelidir.

4. Kürt kimliği tanınmalıdır.

5. Halkımızın evlatlarının birbirlerine kırdırılması önlenmelidir.

6. Akan kan durdurulmalı, zora dayalı çözüm yollarından vazgeçilmelidir.

7. Ulusal gelirimiz, tank, top, silah için değil; iş, ekmek, özgürlük için kullanılmalıdır

C. Basın Üzerindeki Yasaklar:

1. İlerici basın üzerindeki baskı ve sıkı denetim (sansür) kaldırılmalıdır.

2. Öldürülen basın ilgililerinin suçluları bulunarak yargı önüne çıkarılmalıdır.

3. Kitap ve yayın yasaklamalarının, dayanağı olan, yayın toplatılmasıyla ilgili bütün yasa
maddeleri uygulamadan kaldırılmalıdır.

4. Basın ilgililerinin görevlerini kolaylaştırmak için gerekli önlemler alınmalı, engelleyici durum ve davranışları olan görevlilere yaptırımlar getirilerek uygulanmalıdır.

Ç. Demokratik Bilimsel Eğitim:

1. Din dersleri eğitim programlarından çıkarılmalıdır.

2. 8 yıllık ilköğretim süresi 11 yıla çıkarılmalı, ders programları, bilimsel açıdan gözden geçirilmeli, bilim dışı yaklaşımlar ayıklanmalıdır.

3. Ortaöğretim sanat ve meslek okullarının sayıları, çeşitlilikleri ve ders programları, ülke gereksinimleri ve gerçekleri göz önünde bulundurularak belirlenmelidir. Ortaöğretim ders programları, mantık, felsefe, sosyoloji dersleri ile anlamlandırılmalı, ezbercilik bırakılmalıdır.

4. Üniversiteler özerk duruma getirilmelidir.

5. Üniversite seçme sınavı kaldırılarak herkese yüksek öğrenim hakkı tanınmalıdır.

6. Harçlar kaldırılmalı, paralı eğitime son verilmelidir.

7. Öğrenci krediler taban ücret düzeyine çıkarılarak,öğrenciye parasız barınma hakkı sağlanmalıdır. Üniversite yönetiminde öğrenciler söz ve karar sahibi olmalıdır.

9. Üniversite yönetiminde bütün çalışanlara söz hakkı verilmelidir.

D. Siyasi Partiler, Dernekler ve Toplu Gösteri Yürüyüşleri Yasası:

1. Siyasi partiler ile dernekler ve sendikalar arasında bağ kurmayı yasaklayan bütün yasalar değiştirilmelidir.

2. Siyasi partilerin ve derneklerin uluslararası ilişkileri üzerindeki bütün yasaklar kaldırılmalıdır.

3. Seçimlerde, bir tek yurttaşın bile oyunun boşa gitmemesi için Ulusal Artıklar (MilliBakiye) yöntemi uygulanmalıdır.

4. 18 yaşını dolduran her yurttaş partilere ve derneklere erkinlikle üye olabilmelidir.
2820 Sayılı Siyasi Partiler Yasası tümüyle değiştirilerek parti örgütlenmesinin önündeki
engeller kaldırılmalıdır.

6. Partilerin merkez yöneticilerine siyasi dokunulmazlık hakkı tanınmalıdır.

7 Toplu gösteri ve yürüyüşler için uygulanan kısıtlamalar kaldırılmalıdır.

E. Bütün Çalışanlara Grevli Toplu Sözleşmeli Sendika Hakkı:

1. Grev ve toplu sözleşme ile ilgili demokrasi karşıtı kısıtlamalar kaldırılmalıdır.

2. Lokavt suç sayılmalı ve yasaklanmalıdır.

3. Memura ve diğer çalışanlara sendika hakkı tanınmalı, ILO sözleşmelerinin gereği ivedilikle yerine getirilmelidir.

4. Sosyal yönetim anlayışlarından uzaklaşmaya (taşeronlaşmaya) son verilmelidir.

5. Sendikasız işçi çalıştırmak suç sayılmalıdır.


F. Genel Demokratik İstemler:

1. 1 Mayıs işçilerin birlik, savaşım ve dayanışma günü, 8 Mart Uluslararası Emekçi Kadınlar Günü, 10 Kasım Dünya Gençlik Günü, olarak yasallaşmalıdır.

2. İşsizlik sigortası uygulaması başlatılmalıdır.

3. 16 yaşından küçük olanların çalıştırılmasının yasaklanması ve 16-18 yaş arası işçilerin 6 saat çalışmaları yasayla düzenlenmelidir.

4. Bütün çalışanlar için hafta sonu dinlencesi 2 gün olmalıdır.

5. Seçilme yaşı 18'e indirilmelidir.

G. Emekçi Köylülük İçin:

1. Köylü tefecinin elinden kurtarılmalı tefecilik cezalandırılmalıdır.

2. Emekçi köylülüğün tefecilere ve bankalara olan borcu silinmeli ve üzerindeki tutu (ipotek) kaldırılmalıdır.

3. Emekçi köylülüğe araç-gereç, makine ve gübre yardımı yapılmalıdır



_tkp__ubuk_af__.jpg

_nc_tkp-yen__logo.jpg


oncutkp@hotmail.com
ilke.kocak@hotmail.com

oncutkp@hotmail.com

 
 
  Bugün 6 ziyaretçi (7 klik) kişi burdaydı!  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol